[devamı]
Bütün sevdiklerimize bu güzel bayram gününde tebrik kartı/kartpostal göndermeyi düşündük, bu konudaki girişimlerimizi hızlandırarak ptt ile her konuda anlaşmaya da varmıştık. Lakin farkettik ki bizim bu kartpostalları göndereceğimiz adresler hakkında hiçbir fikrimiz yokmuş. Örneğin hüseyin@maltepe gibi bir adresi postacı amca bulamıyormuş. Sevdiğimiz insanlarla karşılıklı iletişim noksanlığımız için üzgün olduğumuzu belirtir, nice mutlu bayramlar dileriz.
[devamı]
Ekim ayının ikinci pazarı, güzel güneşli bir gün, hava tahmin uzmanlarını yalancı çıkartırcasına. Kadıköy'de yaptığımız ucuzca ama doyurucu bir kahvaltının ardından, Kalamış'ın güzelliğini seyredebileceğiniz en ideal yerlerden biri olan Moda sahiline yürüyoruz, Bahariye'den geçerek. Hafta sonu programı: pankart boyuyoruz, sarı ve lacivert. Hafiften kalabalığız, birazımız çimlerde oturuyor. Sahil kenarından geçenler meraklı gözlerle ne olup bittiğini anlamaya çalışıyor ama kısa süreli duraklamaların ardından yollarına devam ediyorlar. Derken kısa boylu, tıknaz bir adam olduğu yerde durarak uzaktan bakıyor önce. Tanıyoruz bu yüzü, hangi maça geldiysem çocukluğumdan bu yana elinde pankartıyla tribünlerde dolanan adam, evet Paşalı Birol bu.
[devamı]
Derdimiz kısa (ya da değil bilemedim), net ve düşündürücü de. Gündemi hayli meşgul eden bir olay, geçtiğimiz hafta basketbol liginde oynanan Galatasaray-Fenerbahçe derbisinde yaşandı. Vuku bulan olaylar bütünü (olayları anlatmaya ayrıca gerek yok sanırım), medyada mantığımın hiçbir yanına uyduramadığım bir şekilde sorgulanıyor. Sporun içinde ne yazıkki bulunan ve insanları da bir şekilde yönlendirme imkanına sahip, bir takım sorumsuz kalemler, belki de futbol eleştirmenleri diyebileceğimiz koca koca adamlar soruyor: rakip takım taraftarının gelmesinin yasak olduğu bir maçta ne işiniz vardı, sizi içeriye kim aldı, bileti nereden temin ettiniz, televizyon maçı veriyorken orada bulunma amacınız neydi? Sorulara bakınca ciddi bir suç işlenmiş gibi hissettiriyor aslında. Zaten suçu teşhis etmişler cezasını da kesmişler kendilerince. Hatta yan suçları da belirlemişler.
[devamı]
[devamı]
2000 senesi, Fenerbahçe Spor Kulubü ile Saadettin Saran'ın başında olduğu bir firma arasında ticari bir anlaşma yapılmış. İki tarafta anlaşma şartlarınca gerekeni elinden geldiğince yapmış anladığımız kadarıyla (iki tarafın açıklamaları). Arada Saadettin Saran, Aziz Yıldırım'ın başkanlığında yönetim kurulu'nda görev yapıyor, ayrılıyor, üyelikten ihraç ediliyor. İhraç üzerine mahkemeye başvuruyor, haklı bulunuyor vs vs. Daha sonra bu 2000 senesindeki sözleşmeyle ilgili 2007 senesinde taraflar arası bir anlaşmazlık doğuyor ve yine mahkemeye gidiliyor, mahkeme yine Saran'ı haklı buluyor. Ardından birkaç gün öncesinden Açıklıyoruz başlığıyla bir yazı giriliyor Fenerbahçe Spor Kulübü'nün resmi sitesinden. Sonra bugün bakıyoruz açıklamaya, anafikri şöyle birşey: "Eğer şu kadar Fenerbahçeliysen vazgeç bu hakkından. Ayıptır, başkan adayı olacağım diye dolanıyorsun ortalarda bir de kulüpten maddi tazminat talep ediyorsun." Neresinden bakarsam bakayım aklım almıyor. İnsanlarda at gözlüğümü var, kulübün açıklmasıyla ortalığı birbirine katıyorlar, Saran'ın cevabına bu adam Fenerbahçeli değil diyebiliyorlar. El insaf.
[devamı]
Futbolun yeniden inşasına gerek yok. 11 kişi var bir takımda, kaleciyi saymazsak da 10 kişi uzunca bir koridorda mücahadele ediyor. Evet Ömer Üründül'ün dediği o bloklar da var futbolda. Geri, orta, ileri. Ama bunlar birbirinden bağımsız değildir hiçbir zaman. Her biri, bir diğerine kırılmaz zincirlerle bağlıdır (bkz: herşey, kırılmaz zincirleriyle bağlıdır kaderin). Hayatının bir bölümünde futbol oynamış biri çok daha iyi duyacaktır bu bağın koptuğundaki gelen gol sesini. Daum duymadı nedense Kayseri'de. Ayağında top tutamayan Guiza'ya dayandı maç boyunca. Nitekim, futbolda topu ileride ayağında tutabilecek bir adamın yoksa eğer, defansın yorulmaya ve en nihayetinde hata yapmaya mahkumdur. Bir derbi önü ve arkası belki de klasik bir Fenerbahçe izliyoruz, ama oyuna müdahale etmekte geciken klasik bir Daum'u görmek istemiyoruz artık.
[devamı]
İki samimi arkadaş arasında olan konuşmalarda küfür etmeyen var mı bu gerzek insanların olduğu ülkede, yok. Kendi taraftarına siktir ol git diyen Fatih Altaylısı , ebenin amı ali samisi, e nobre zaten e amuğa goyumu olan veya göster bakalım amcalara çükünü, bir küfür ette görsünler denen ülkeden bahsediyoruz.
O zaman bende size soruyorum Nasıl Gaassaarayı?
[devamı]
O zaman bende size soruyorum Nasıl Gaassaarayı?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)