Beyaz Fanilalılar

Halkın takımını, halkın içinde tutacağız.

Fenerbahçe'yi bırakanlar hep kaybetmişlerdir

Fenerbahçe, şampiyonluğa çıkmadan önce Selçuk'un ağzından bir lâf çıktı...

"Sarı-Lacivertli renkleri sezon sonunda gönlümden ve sırtımdan çıkarıyorum..."

Bir futbolcunun gönlünden ve sırtından Sarı-Lacivertli renkleri çıkarmaya yeltenmesi, korkunç bir değerlendirme hatasını atlayın, onun ötesinde deliliktir, çılgınlıktır, cinnettir...

Futbol tarihi, futbolu bırakmadan Fenerbahçe'yi bırakmış futbolcular için, hiç de iç açıcı fotoğraflar segilemez, onlar hakkında yazdıklarını da, gözleri en metin vatandaş dahi, sulu sepken yapamadan okuyamaz...

Şekerspor bilinmezinden çıkan Selçuk, bugün milyonların taptığı bir futbolcu olmuşsa, bu oluşta kişisel becerilerinin çok çok dışında, sırtında taşıdığı Sarı-Lacivertli formaya borçludur.

Bu borcun verdiği ağırlığı taşımak istemeyen, bu taşıma şerefine özveri ile yaklaşmayan, sözleşme bitimlerinde çekilmesi zamansız ve de faydasız restlerle Fenerbahçe limanına demirleyen futbolcular, ilahlık mertebesinin kaçıncı katına çıkmış olurlarsa olsunlar, o limandan daha büyük ve daha kalıcı değillerdir. Deniz ne kadar öfkeli, dalgalar ne kadar öldürücü olurlarsa olsunlar; batanlar hep gemilerdir, transatlantiklerdir... Limanlara bir şey olmaz...

* * *

1951 yılında 2.5 milyon lira alarak İtalyan Fiorentina'ya, 1952 yılında 1.5 milyon lira alarak Fransa şampiyonu Nice'e transfer olan Türk futbolunun ordinaryüsü Lefter, 1953 yazında İstanbul'a döndüğünde Fenerbahçe'nin formasını bir özel maçta giymiş ve gösterdiği futbolla hayranlarını ve Fenerbahçe yönetimini hayretler içinde bırakarak, "Lefter'in kuklası" rolüne soyunmuştu.

Fenerbahçe'de Lefter'in sırtından çıkardığı 10 numaralı forma, Burhan Sargın isimli bir delikanlıya verilecek, o karayağız ele-avuca, markaja sığmaz çocuk, attığı inanılmaz gollerle, "Ankara Canavarı" lâkabı ile ünlenecek ve 1953 yılının en flaş forveti olarak Lefter efsanesinin karşısına dikilecekti.

Lefter o zaman, 28 yaşında, Avrupa'da geçen iki yılın gerilim, yorgunluk ve bıkkınlıklarını taşıyamaz durumda idi... Buna karşılık Burhan, 21 yaşında, formun doruklarında, sahada attığını vuran bir silahşöre benziyordu.

Ne yapacaktı Lefter, boş mukaveleye imza atacak ve yeni Lefter'i, ikinci Lefter'i yapabilmek için, adı inatçılık olan bu korkunç işi başarmak yolunu deneyecekti.

Başardı Lefter, bu imkânsız gibi görünen işi... Aralıksız 12 yıl yeniden Fenerbahçe'de "tek adam" olarak futbol oynadı. Yaşı kırkı bulmuşken Fenerbahçe'nin direksiyonu, hâlâ Lefter'in ellerinde idi...

* * *

Gazete sayfalarına her gün başka bir kırık mantıkla düşen Selçuk'a, geçmişle sarmalandığı için unutulmuş bu Lefter'in kendi ve futbolla yaptığı düelloyu nasıl anlatırsınız?

Selçuk'a, Fenerbahçe'den ayrıldıkları için mezarlık kuran futbolcuların isimlerini bu yazının dibine eklemeye kalksam, spor sayfasının devamına satır koymak güçleşir.

Türkiye'de doğan her erkek çocuk, Fenerbahçeli olarak doğmaz. Ama, sonradan Fenerbahçeli olan futbolcu, Fenerbahçe'liliğini silmeye yeltendiğinde, Fenerbahçe'yi değil; kendisini silmiştir.


İslam Çupi
11 Haziran 1985, Milliyet

2 yorum:

vlkn dedi ki...

ruhu sad olsun

EMRE dedi ki...

Yaşasaydı da dolu dolu muhalefet yapabilseydik. Sözlerimizin kalemi olsaydı,korkmadan yazılsaydı her şey. Ne yazık ki o olmadan yazıların içi dolmuyor.

Yorum Gönder

Dikkat: Önce topa bas, etrafına şöyle bi bak, sonra topu ayağından çıkar.


Lafa laf

Fanila Player'da Bu Hafta

Ruhumuz Hababam

Uzak Diyarlara Yolculuk

İsyan

Emniyet görevlilerinin kışkırtıcı tavrına,
Kulüp yöneticilerinin keyfi uygulamalarına,
Asgari ücretin 5 de 1'i (en ucuz tribün) bilet fiyatlarına,

Ya şimdi ses çıkartalım, ya da olanlara seyirci kalalım.

What's your goal?

okumuş adamlar olmamıza rağmen, istatistiklerin aksine, sosyologların holigan diye nitelendirdikleri bir sınıfın içinde yer alıyor olabiliriz. evet o pis çocuklardanız. burada teknik analizler yapmıyoruz, yapma gibi bir derdimiz hiç olmadı, olmayacak da. ama yine de o işi iyi yapan, en azından farklı söylem üretebilen nadir yayınları takip ediyoruz, belki ara ara kendimizce karalamaya da çalışıyoruz veya çalışırız orası ayrı. burada daha çok kendi değerlerimiz uğrunda, bildiğimiz gibi yazıyoruz. bulunduğumuz yer tribün olunca, edebi bir dil kullanma kaygısı duymadan, tribünün kendi dilini kullanarak dertlerimizi anlatıyoruz. olayımız bu.