Lefter 30 yıl önce Türk futbolunun omuzlarındaki adamı idi. Oynadığı süre içinde Fenerbahçe taraftarı Lefter'i hiçbir gün caddeye atmamıştır.
Saha temaşa sanatının bu en büyüğü, akıl yok edici eşsiz futbolu ile sahalara yazılması çok zor bir "Lefter Klasiği" bırakıp giderken, arkasında ağaç kovuğu değil, 30 yıldır hergün bollanan bir boşluk bırakmıştır...
Bostan kuyusu değil ki, birkaç kamyon dolusu toprakla...
Dolduramadık bu boşluğu... 30 yılda Fenerbahçe 100 milyon transfere döktü, hala Lefter'in kendisini değil, heykelini bile dökemedi..
Üniversiteye ayak sürmediği halde, çimenlere bir kürsü kurup anlatılamaz futbolunun başına ordinaryüslük serpuşunu geçiren Lefter'le dertleşmeye aynı sorudan girdik...
Tilkiye "tavuk yerine dondurma yer misin?" demek gibi bir şey.. O gün ordu gelse benim futbolculuk hırs ve haysiyetimi teslim alamazdı..
Deli misin sen!.. Kafası bu tip pilaki ile dolu insan, futbolcu değil, stada top toplayıcı bile olamaz. Ben son 10 dakikada çok rakip yendim. Mesela Sıtkı'nın elinden bir top çaldım, arkasından bir penaltı 1-0'lık Beykoz yenilgisini 7 dakikada 2-1'lik galibiyete çevirdim... Nusret maçtan sonra hırsından iki kilo çimen yedi.
Hiç böyle bir tasam olmadı... Tekniğimden daha büyük bir ciğerim vardı. Sahada çok gezenadamdım. 35 yaşıma kadar maçlarda hiçbir rakip beni bulamadı...
Kazanmak... Fenerbahçe taraftarını mest etmek...
Ben doğma büyüme Büyükadalıyım... İstanbul'la pek bağlantım yoktu. Gündüz abi, adada sık sık oynardı. Ona tutkundum.
Yirmiyi geç. Onbeş de. 20 yaşında milli takıma girer, 20 yıl da ordan çıkmazdım. Günümüzde ise 20 dakika sonra yedek kulübesine düşen milyonluk var..
Benim zamanımda zayıf adam yoktu. Müthiş kuvvetli bir nesildik. Şimdikiler bisküvi gibi... Bir dokunuşta dağılıveriyorlar. Ben kışın Fenerbahçe stadında balçık çamurda ayakkabılarımı çok kaybettiğimi bilirim. Sırımlı toplar sığır işkembesi gibi idi... Yağmurlu havalarda Mikro Mustafa'nın attığı kornerler onsekizin içine düşmediği için çocuk hırsından ağlardı. Şimdikileri o şartların içine soksam, 5 ay sonra kaçacak delik ararlardı.
Evet... Bizim devrenin yedekleri bile, bugünkü Fenerbahçe'yi kolaylıkla yenerdi. Milli takım da öyle... Benim devremde 7-8 kişi vardı ki, ağzınla kuş tutsan onları milli takımdan düşürmek mümkün değildi. Şimdi 10 milli maçta 50 değişik adam milli oluyor. Milli takım değil, meret sanki kapalı çarşının iki kapısı... Ne çıkan belli ne de giren...
Sözün burasına parmak kaldırmadan Lefter'in iş ortağı Niko girdi. Niko 1953'de Küçük Şeytanlar olarak adlandırılan Fenerbahçe takımının santraforu idi...
Arife tarif gerekmez ama, Lefter abi çok büyük bir futbolcu değil, futbol şeytanı idi. 16 yaşında Demirspor'a karşı ilk defa Fenerbahçe formasını giydim. Santrafor oynuyordum. Lefter abi 4 pas attı, ben 4 gol attım. Sonra bana, 'kaybol lan velet ortadan' dedi; kendi de 5 gol attı, maç 9-0 bitti. O dört pas beni futbolcu yaptı. Lefter abi o zamanlar Fenerbahçe'de fenomendi. Gönlü bir adama ısınmadı ise Lefter abinin, futbolculuk yetenekleri ne kadar gürül gürül olsa o adamın Fenerbahçe'de oynaması mümkün değildi. Böyle adamları Lefter abi 3-4 maç sonra kesekağıdı gibi buruşturur sahanın dışına atardı.
Üç yıldır maçlara gitmiyorum. Oysa oynadığım yıllar, 3 dakika bile futbolsuz kalmadım. Gerisini sen doldur. Çünkü soru bana vergi beyannamesi gibi pek çetrefil geldi.
İyi futbolcu evin damında bile iyi futbol oynar. Fiorentina'da top koştururken bir maçtan sonra dünyanın sayılı otoritelerinden Pozzo Tutto Sport'ta şöyle yazdı: "Türk Lefter öyle bir dripling şeytanıdır ki, onu avucumun içine alsam orada bile rakibine çalım atar..." Yeniler sahalara laf söyleyip saygısızlık etmesinler. Ben ve benim nesil tarlada oynadı.
Bir süre bugünün futbolcusunun 15 yılda yapamayacağı hızlılıkta çapkınlık yaptım. Fakat futbol oynarken Cuma'dan itibaren beni İstanbul'da gören olmamıştır. Büyükada'nın havası, balığı, karidesi, istakozu ve pavuryası beni iki günde kendime getirirdi. Bar, pavyon gece kulübü, içki, sigara yoktu. Kafamın üstünde basık bir tavandan nefret ederim. Büyükada benim futbol hayatımın en büyük kampı idi. Uzun ömürlü oluşumun sırrı Büyükada'da saklıdır.
İnsan kucağındaki 9 aylık yavrusunu betonun üzerine atıp beynini paramparça eder mi? Ben Fenerbahçe formasını sırtımda değil, başımda taşıdım. 40 yaşında idim... Ogün'ü transfer etmişlerdi. Fikret Arıcan'la bir gün açık açık konuştum. "Abi" dedim. "Takım kaptanıyım. Yetenekli bir genç transfer ettiniz. Ben Lefter olarak, 'Ya ben ya Ogün' dersem bu gence yazık olur. İzin verin de futbolu bırakayım." Fikret abimin bu isteğine cevabı şöyle oldu: "Hayır bırakamazsın. Biz Lefter'siz bir Fenerbahçe'yi tribünlere anlatamayız. 15 bin kişinin Kadıköy'e yürüyüp Fenerbahçe Kulübünü yakmasını mı istiyorsun?" Ben Fenerbahçe formasını her zaman "Tanrı uzun ömürler versin" aşkı ve anlayışı içinde giydim.
Ben Fenerbahçe'ye 1947'de intisap ettim. Alınmasınlar... İkisi de evladımdır. Kulakları çok çekilmek şartı ile, Cemil ve Alpaslan o 1948 yılının altın Fenerbahçe kadrosunda oynarlardı.
İtalya ve Fransa'ya gittikten sonra futbolcu olarak Türkiye'de yanlış büyütüldüğüme inandım. Nice'te oynarken Nice'in ve Fransız milli takımının kaptanı Boniface bana şöyle demişti: "Ben 15 antrenör gördüm, bir şey öğrenemedim. Sen Tanrıyı görüp bazı şeyler öğrenmişsin." Ben de içimden dedim ki: "Tanrı görmek inanan insan için iyidir. Fakat futbolcu için antrenör görmek, Tanrı görmekten çok çok daha iyidir." Orda kaldı Türk futbolu ve futbolcusu.
Molnar'dan topun futbolcuya esir oluşunu çaldım. Tekniği ve hükmedişi öğrendim. Buna karşılık İtalyan spor hekimleri de benim kalbimdeki tükenmeyen enerjiyi test konusu yaptılar. Bir Fiorentina-Bologna maçındaki saha hammallığımı gören, biri Fiorentinalı öbürü Mailan'lı iki spor hekimi ertesi gün beni muayeneye çağırdı. Kalbime mutlak istirahatte iken baktılar. Sonra 6 katı koşu temposundan inip çıkmamı istediler. Bir tam bitişte bir de dinlenişte iki tespit yapıldı. Kalp atışlarının anormalden normale iniş süresi birbuçuk dakika... "Biz," dediler. "Yavaşlama ve normale dönme süresi bu kadar çabuk bir yüreğe bir bisikletçi Fausto Coppi'de bir de sende rastladık."
Ben 43 yaşında iken hem Bolu'da antrenörlük yapıyordum, hem futbol oynuyordum. Ben ilk lisansımı 15 yaşında Taksim'den aldım. Her yılıma en az 250 bin lira koy ve Facit'e vur: 28 yılda ne yapar?
İspanya'ya yerleşmiş bir tüccar arkadaşım var. Geçenlerde tatile geldi. İki yavrusu mevcut. Üstlerine yemin etti... "Sen Cruyff'tan büyüksün" dedi. İnanalım mı?
Çoook... Futbolda gözyaşı dökmesini bilmeyen insan sevinmesini asla öğrenemez.
Futbolda sistem, taktik, kıyafet yeniliyorlar da, bir şey yenilenemiyor. Gol atmak sanatı ve golcü adam tipi... Bugünün dünyasında ölüme çare var da, 90 pastan sol üst köşeye vuran adamın golüne çare yok. Biz 1950'de oyunun istikametini değiştirecek çapraz topları daha bol patlatır, günümüzün modası diye tanıtılan "ver-kaç"ları daha da mahir bir trafiğin içine oturturduk. Seyirci bizim futbolmuza sarsılmaz bir inanç ve güvenle bağlı idi. Fenerbahçe Stadı'na formalarımızı kurumak için astığımızda idmanı 4-5 bin kişi gelirdi. Şimdi Fenerbahçe, bazı maçlarda o idman kalabalığını bile toplayamıyor. Metin Oktay kardeşim "Benim özel seyircim vardı" derken yerden göğe kadar haklıdır. Ben Ankara maçlarında birgün kaldığımız otelden 19 Mayıs Stadı'na araba ile gittiğim maçı hatırlamıyorum. Hep omuzlarda yolculuk etmişimdir...
Oldu... Rahmetli Sulhi Garan'ı bir Fenerbahçe-Karagümrük maçında kandırdım. Topu tutmuş ve degaj hazırlığına başlamış Karagümrük kalecisinin hareketinden sonra Sulhi abi yüzünü karşı sahaya dönmüştü. Karagümrük sol beki Doğan'ın yanına gittim. Doğan kolay çıldıran bir mizaca sahipti. Bir-iki söyledim. Doğan bana tekmeyi bastı. Ben, "aah!" dedim, yerlere yuvarlandım. Seyircinin etkisi ile geriye bakmak lüzumunu hisseden Sulhi abi de, "penaltı!.." dedi. Attım penaltıyı ve maçı 1-0 kazandık.
Hayır değilim. Esas 30 yıl sonra gözlerimi futbol şapiyonluklarını kaçırmış bir İstanbul'da açsa idim, kahrolurdum..
Soğukkanlılık, moral, topun efendisi olmak, kaleciyi atış esansında bit kadar küçük görmek ve topa vururken vücudunu inanılmaz çabuklukla sağa sola çevirmek... Bu formülle milli takımdaki bütün penaltıları ben attım ve göle çevirdim. Yaşlandığımda Fenerbahçe'de penaltı kaçırdım. Çünkü kasıklarımda ağrılar başlamıştı. Vücudumu çok çabuk sağa sola çeviremiyordum...
Bunu teklif ettim. 5 yıl mükavele yapalım dedim. Naci Erdem ve Şükrü Ersoy'la üç genç takım kuracaktık. Bak neler çıkarırdık meydana! Fakat teklifi bazı malum kişiler kulak arkasında düşürdüler. Çünkü o saygıdeğer zevat için biz Fenerbahçe'li Lefter değil, kominist Lefter'iz... Biz Fenerbahçe'de genç takım kurarsak, örgüt falan kurmuş oluruz. Sırıl-sıklam iyi niyetli Emin'i de aynı metotlarla yemediler mi?
Golün ana maddeleri şunlardır... Kuvvet, maharet, güven, kalecinin düşünemediği uzak mesafeden sürpriz vuruş... Bugünü futbolcusu ti-şört taşıyor da bu özellikleri taşımıyor.
Yarısı peşin yarısı bono 80 bin liraya... Faruk Ilgaz galiba yine başkandı. Bonolar pulsuzdu. Sonradan tüccar arkadaşlar gördüler. "Bunları ne yapacaksın, burun mu sileceksin?" dediler.
Ben futbolda asırlık çınar gibi idim. Tam dört nesil eskittim. Sait Altınordu, Hüsnü, Baba Hakkı ile oynadım. Sonra ben top oynarken henüz dünyaya gözlerini açmamış Nedim ve Selim'le de takım arkadaşı oldum. Dört nesil içinde tek kişiye bu ünvanı veremem. Günümüzde ise Cemil ve Ali Kemal'den bir kokteyl yapmak gerek. Bir meziyet ondan, ötekinden bir meziyet... Yani karma bir adama bu ünvanı ancak yakıştırabilirim.
En büyük antikanın hikayesi de böyle bitti.
Yaz dönemi sebebi ile Antikacı Dükkanımın kepengini 1 ay süre ile kapatıyorum.
Maliye izin verirse, belki tekrar açarım..
İslam Çupi
Tercüman, 11 Haziran 1980
İslam Çupi'nin 11 Haziran 1980'de Tercüman gazetesinde yayınlanan Lefter Küçükandonyadis ile gerçekleştirdiği bu söyleşisi, İletişim yayınlarından çıkan İslam Çupi'nin seçme yazılarının derlendiği serinin son kitabı olan Mağlubu Anlatmak isimli kitaptan aktarılmıştır.
Lefter Küçükandonyadis (d.22 Aralık 1925 İstanbul, ö.13 Ocak 2012 İstanbul) ve İslam Çupi (d.1932 Tiran, ö.6 Şubat 2001 İstanbul) anısına, saygılarımızla.
4 yorum:
bu kadar buyuk futbolcu idinde, nerede dunya kupasi avrupa kupasi
nerede fenerin avrupa kupalari,
metin oktayi es gecme agam, seni top diye kaleye sokardi
Fenerbahçe adamı götünden siker
Yorum Gönder
Dikkat: Önce topa bas, etrafına şöyle bi bak, sonra topu ayağından çıkar.