Beyaz Fanilalılar

Halkın takımını, halkın içinde tutacağız.

Tek bir gol

Bir derbi hazırlığı, tahmin edileceği üzerine eski zamanlardakinden çok daha farklı bir biçimde gerçekleşiyor. Sabahlamanın biçim değiştirdiği haliyle, 2 gün öncesinden başlayan koşuşturmada ilk hedef, zorlu şartlar altında bilet gişesine varıp olabildiğince bilet alabilmek. Ezile büzüle alabildiğimiz biletler, her sene olduğu gibi bu sene de hepimize yetecek sayıda değil elbette. Sonraki hedefimiz eksiklerimizi kapatmak oluyor, maç sabahına kadar stresli bir koşuşturma daha.

Pazar sabahı saatlerin ileri alınması sebebiyle bir saat daha az aldığımız uykumuzla erkenden kalkıp, hızlı bir kahvaltının ardından Kadıköy'e yol tutuyoruz. Salı Pazarı da stresli, bestelerle çoşacak kıvamda değil. Stresin nedeni fazlaca bilet eksiği. Her şeye rağmen haydi gidiyoruz !

Salı pazarındaki hatırı sayılır kalabalık, bir anda 3'er 5'er taksilere doluşarak köprü üzerinde izlemeye değer bir konvoy haline dönüşüyor, bizlere eşlik eden sivil araçlarla beraber. Fulya yokuşunun başına vardığımızda sayımız iyice artıyor. Yokuşun başındaki redbull kızlarından enerji takviyemizi de yapıyoruz bu arada. Burada bekleme yapılmamasını isteyen polis bir grubu önden stada götürüyor. Biz biraz daha goygoy peşindeyiz. Hafiften yağmur da atmakta.

Vakit geldi çıkıyoruz koca yokuşu ıkına ıkına, besteler eşliğinde. Evlerinin camlardan sarkan Fenerbahçeliler'in bayraklarla eşlik ettiği bir yürüyüş, belki de en zorlu etaplardan birini bize tamamlatan. Ama daha zorluklar bitmedi, hatta zorlukların tavan yaptığı gişe önüne kadar attık kendimizi. Yağmurun şiddetlenmesi ile bir, bir buçuk saat itiş kakış altında kapalı tutulan kapıları zorlaya zorlaya en sonunda attık kendimizi de içeri. Sonunda derin bir nefes. Ali Sami Yen Stadı'ndaki son derbi maçına da giriyoruz böylece. Artık haydi alalım şu maçı !

Maça iyi başlıyoruz hem takım, hem tribün. Ara ara bozuluyoruz hem takım, hem tribün. Ama genel olarak iyi top oynuyoruz, çoğumuzun beklediğinden de iyi. Bugün Özer iyi değil, pasları hiç isabetli değil. Guiza yine bildiğimiz Guiza. Bilica saatli bomba. Net bir şekilde gördüğümüz bir golümüz de sayılmıyor ilk yarıda. İlk yarı Fenerbahçe sesinin yankılarıyla son buluyor.

Maç başındaki mental yorgunluk zamanla yerini fiziksel yorgunluğa terkederken, baş ağrısı semptomlarındaki artış da dikkat çekici hale geliyor. Stresin arttığı dakikalara girdiğimizde bir el değiyor sanki omuzumuza, bizi tutup havaya fırlatıyor yerimizden. Hiçbir şey umurunda değil kimsenin, deli gibi sevince boğuluyor tribün. Sanki 2 dakika önce başı ağrıyan biz değilmişiz gibi. Skor tabelasını göremediğimizden tam kestiremediğimiz gol dakikasını, kan pompalayan organımızın basıncını arttırdığı dakikalar olarak betimlemek bizim için en doğru zaman tespiti olacaktı sanırım. Sonrası malum, tribüne tamamen hükmediyoruz, ıslıklamaya bile mecali kalmamış bir rakip tribün. Bir Galatasaray maçının daha sonuna geliyoruz.



Tek bir gol, evet tek bir goldü eve dönerken düşündüğümüz şey. Bize her şeyi unutturan, bütün sıkıntılarımıza son veren şey, tek bir gol. Düşünüyorum da benim aklıma gelmiyor, bir anda her şeyi unutturan başka bir şey daha var mı acaba şu hayatta?

1 yorum:

KIYAK dedi ki...

''Skor tabelasını göremediğimizden tam kestiremediğimiz gol dakikasını, kan pompalayan organımızın basıncını arttırdığı dakikalar olarak betimlemek bizim için en doğru zaman tespiti olacaktı sanırım.''
Sanırım bir gol anı daha güzel betimlenemezdi...

Yorum Gönder

Dikkat: Önce topa bas, etrafına şöyle bi bak, sonra topu ayağından çıkar.


Lafa laf

Fanila Player'da Bu Hafta

Ruhumuz Hababam

Uzak Diyarlara Yolculuk

İsyan

Emniyet görevlilerinin kışkırtıcı tavrına,
Kulüp yöneticilerinin keyfi uygulamalarına,
Asgari ücretin 5 de 1'i (en ucuz tribün) bilet fiyatlarına,

Ya şimdi ses çıkartalım, ya da olanlara seyirci kalalım.

What's your goal?

okumuş adamlar olmamıza rağmen, istatistiklerin aksine, sosyologların holigan diye nitelendirdikleri bir sınıfın içinde yer alıyor olabiliriz. evet o pis çocuklardanız. burada teknik analizler yapmıyoruz, yapma gibi bir derdimiz hiç olmadı, olmayacak da. ama yine de o işi iyi yapan, en azından farklı söylem üretebilen nadir yayınları takip ediyoruz, belki ara ara kendimizce karalamaya da çalışıyoruz veya çalışırız orası ayrı. burada daha çok kendi değerlerimiz uğrunda, bildiğimiz gibi yazıyoruz. bulunduğumuz yer tribün olunca, edebi bir dil kullanma kaygısı duymadan, tribünün kendi dilini kullanarak dertlerimizi anlatıyoruz. olayımız bu.